EVSEL KATI ATIK TARİFENİZİN HAZIRLANMASI HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLENDİRME!



İLGİLİ LİNKTEN AYRINTILARI İNCELEYEBİLİRSİNİZ
Dilekçe ve Sözleşmeler

    Alfabetik Sıralı Dilekçe Örnekleri
    Hukuk Dilekçe Örnekleri
    Mali Müşavir Dilekçe Örnekleri
    Vergi Hukuk Dilekçe Örnekleri
    Ceza Dilekçe Örnekleri
    İdari Dilekçe Örnekleri
    Tüketici Dilekçe Örnekleri
    İcra ve İflas Dilekçe Örnekleri
    İcra Örnekleri
    İhtarname Örnekleri
    Müzekkere Örnekleri
    İbraname Örnekleri
    Sözleşme Örnekleri
    Vekaletname Örnekleri
    Talepler
    Diğer Dilekçe Örnekleri

Güncel Yorumlar ve Mevzuat (Haber Detayı için Başlığa Tıklayınız)

   SOSYAL DENGE SÖZLEŞMESİ İMZALAYAN SENDİKANIN ÜYESİ OLMAYAN KAMU GÖREVLİLERİNDEN AYNI UNVANLI PERSONELDEN ALINACAK AİDATIN İKİ KATINA KADAR TARAF SENDİKA SOSYAL DENGE SÖZLEŞMESİ AİDATI ALABİLİR Mİ/ DANIŞTAY 11. DAİRE KARARI

Dava; Sosyal denge sözleşmesi imzalayan sendikanın üyesi olmayan kamu görevlilerinden aynı unvanlı personelden alınacak aidatın iki katına kadar taraf sendika sosyal denge sözleşmesi aidatı alabilir. Bu aidatı ödeyen kamu görevlileri, söz konusu sözleşmeden aynı usul ve esaslar dahilinde yararlanır." kuralını içeren 2. fıkrasının iptali istenilmektedir.
Davaya konu düzenleme ile sosyal denge sözleşmesi imzalayan sendikanın üyesi olmayan kamu görevlilerin söz konusu sözleşmeden, aynı usul ve esaslar dahilinde yararlanabilmeleri sendikaya sosyal denge sözleşmesi aidatı ödenmesi koşuluna bağlanmıştır.
Anılan mevzuat hükümlerinden anlaşıldığı üzere, sosyal denge tazminatı sözleşmelerinin konusunun, toplu sözleşmelerde belirlenen tavanı aşmamak kaydıyla ilgili kurum ve kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerine ödenecek sosyal denge tazminatını belirlemek olduğu; yine Kanun'un 28. maddesinde belirtildiği şekilde sendika üyesi olan ve sendika üyesi olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamayacağı, aksine bir yorumun sosyal denge tazminatının adaletli bir ücret dağılımı yoluyla ekonomik ve sosyal barışı sağlama amacına ve Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu, kaldı ki Kanun'un 32. maddesinde böyle bir ayrım yapılmasına imkan sağlayan bir düzenleme bulunmadığı, sendika üyesi olan ile sendika üyesi olmayan ya da başka bir sendikaya üye olanlar arasında bir ayrıma gidilemeyeceği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Sosyal Denge Sözleşmesini imzalayan sendikanın üyesi olmayan kamu görevlilerinden dayanışma aidatı veya başka adlar altında farklı oranlar üzerinden aidat alınmasına ilişkin hükümlerin, sosyal denge tazminatının ödenmesinde aynı kadro veya pozisyonlarda bulunan kamu görevlileri arasında ayrım ve eşitsizlik oluşturacağı, örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte bulunduğu açık olduğundan dava konusu düzenlemenin iptali gerektiği düşünülmektedir.


(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   MEMUR HAKKINDA SUÇU BİLDİRMEME SUÇU İLE İLGİLİ CEZA VERİLEMEZ/DANIŞTAY 5. DAİRE KARARI

Davacı hakkında, aynı fiil nedeniyle yapılan ceza yargılamasında " kamu görevlisinin suçu bildirmemesi ... " fiili nedeniyle açılan davada, Asliye Ceza Mahkemesinin kararıyla; " suça konu eylemler nedeniyle sanık hakkında da soruşturma başlatıldığı ve sanığın da bu soruşturmanın şüphelilerinden birisi olduğu, herhangi bir suç nedeniyle hakkında soruşturma yapılan şüpheliye suçu bildirmemek yükümlülüğünün yüklenemeyeceği ve bu nedenle kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunun unsurlarının oluşmadığı kanaatine varıldığından, yüklenen eylemlerin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanığın beraatine karar vermek gerekmiştir. " hükmü kurularak bu suç nedeniyle beraatine karar verilmiştir.
Anayasanın 38. maddesi gereğince, davacının, kendisini suçlayan bir beyanda bulunmaya zorlanması hukuken mümkün olmadığından, işlediği fiilin, Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün 8/14. maddesinde belirtilen "bildiği veya gördüğü bir suçun izlenmesi ve suçlunun yakalanması için gerekli girişimde bulunmamak" fiili kapsamında değerlendirilmesinin de hukuken mümkün olmadığı hakkında.


(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇİRİLEN TAŞERON İŞÇİLERE YEMEK YARDIMI/SAYIŞTAY 5. DAİRE KARARI

Yayımlanan 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 24 üncü maddesi uyarınca mahalli idare şirketi kadrosuna geçirilen işçilere dair gerçekleştirilen hak edişlerde; Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve 30.06.2020 tarihine kadar uygulanacak olan Toplu İş Sözleşmesi'nde hükmedilen... TL tutarındaki yemek yardımının fazla tutarlar ile ödenmesi sonucunda... TL kamu zararına sebebiyet verildiği hususu ile ilgili olarak;
Şirketlerde işçi statüsüne geçirilenlerden, geçiş işlemi yapılırken mevcut işyerinin girdiği işkolunda kurulu işyerinden bildirilenlerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, bu madde kapsamındaki şirketlerde geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitimine kadar bu toplu iş sözleşmesinin uygulanması suretiyle oluşan ücret ile diğer mali ve sosyal haklardan fazla olamaz.
İdare tarafından personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımlarına dair gerçekleştirilen hak edişlerde; TL tutarından fazla yemek yardımı ödendiği görülmüş olup bu suretle kamu zararına sebebiyet verilmiştir. Şirketlerde işçi statüsüne geçirilenlerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, ÇSGB tarafından karara bağlanan ve 30.06.2020 tarihine kadar uygulanacak olan TİS esaslarına göre belirlenmesi gerektiğine hükmetti.


(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   AYM'DEN OHAL KARARI: KOMİSYONLA ATILAN YÖNETİCİLER AYNI GÖREVİNE GERİ DÖNEBİLECEK

Kamu görevlilerinin yönetici kadrolara veya bu görevlerden alınarak başka bir kadroya atanmasına yönelik düzenlemeler kişilerin kariyerleri ve meslek hayatındaki itibarı üzerinde etkili olabilir. Dolayısıyla, kişilerin meslek hayatını önemli ölçüde etkileyen düzenlemeler özel hayata saygı gösterilmesi hakkına sınırlama oluşturur.
Kanun koyucu, bir kamu hizmetinde, görevin gerektirdiği nitelikleri ve koşulları belirlemeyi ya da belirlenmiş olanları değiştirmeyi, anayasal ilkeler içinde kalmak kaydıyla görevin ve ülkenin gereklerine göre serbestçe takdir edebilir. İdare de takdir yetkisi kapsamında yönetici kadro ve pozisyonlarına atayabileceği kamu görevlilerini yine aynı yetki kapsamında bu görevlerden alabilir.
Kamu personeli olarak görev yapan kişilerin hukuki ve fiilî zorunluluk bulunmadıkça kanunla görevlerine son verilmemesi ise hukuki güvenlik ilkesinin bir gereğidir.
Müdür yardımcısı, dengi ve daha üstü görevlerde bulunurken olağanüstü hal döneminde Kanun Hükmünde Kararname hükümleri ile kamu görevinden çıkarılanlardan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunca göreve iadesine karar verilenler önceki kadrolarına atanabilecek. Kamu görevinden çıkarma işleminin sebep unsuru tamamen ortadan kalktığı halde yönetici pozisyonunda iken kamu görevinden çıkarılanların yeniden yönetici olarak atanmasını engelleyen kuralın, bu kişilerin üyelik, mensubiyet, aidiyet, iltisak veya irtibatlarına dair şüphelerin tam olarak ortadan kalkmadığı izlenimini oluşturduğu, bu durumun ise kişilerin meslek hayatlarında kişisel gelişimlerinin üçüncü kişilerle olan ilişkilerinin ve itibarlarının olumsuz şekilde etkilenmesine sebebiyet verebileceği belirtilmiş, bu kişilerin kamu görevinden çıkarılmadan önceki pozisyonlarına atanmasına neden olacak hukuki ve fiili bir zorunluluğun da iptaline karar verilen hükümde gösterilmediğine yer verilmiştir.


(Bkz. İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı)

   KAMU İHALE KURUMUNA YATIRILAN İTİRAZEN ŞİKAYET BEDELLERİ GERİ ALINABİLİR/GÜNCEL ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Tıbbi ürünlerin ticaretiyle uğraşan başvurucu şirket (başvurucu) Kamu Hastaneleri Birliği tarafından düzenlenen ihalede ihale komisyonunca ihale dışı bırakılmıştır. İdare başvurucunun şikayetini reddetmiştir. Başvurucu bunun üzerine 6831 TL başvuru bedeli ödeyerek Kamu İhale Kurumuna (KİK) itirazen şikâyet başvurusunda bulunmuştur. KİK başvurucuyu haklı bulmuştur.
Başvurucunun itirazen şikâyet başvuru bedelinin iade edilmesi talebi KİK tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu söz konusu idari işlemin iptali istemiyle KİK aleyhine İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme davaya konu başvuru bedellerinin idarenin gelirleri arasında sayıldığına vurgu yapmış, ayrıca başvuru bedeli alınmasına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmediğine işaret ederek ret kararı vermiştir. Başvurucunun istinaf talebi Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
Dava Anayasa Mahkemesi'nin önüne gelmiş ve aşağıdaki başlıklarda değerlendirmeler yapılmıştır.
Bakanlık görüşünde; başvurucu Şirketin KİK'e yaptığı itirazen şikâyet başvurusu esnasında ödediği başvuru bedelinin alınmasının dayanağının 4734 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (j) fıkrasının (2) numaralı alt bendinde yer alan hüküm olduğu belirtildikten sonra anılan hükmün iptali istemiyle açılan davada Anayasa Mahkemesinin 16/6/2011 tarihli ve E.2009/9 K.2011/103 sayılı kararı ile anılan düzenlemeyi Anayasa'ya aykırı bulmadığı ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin bu kararı verirken düzenlemenin amacını da göz önünde bulundurarak kuralın ölçüsüzce düzenlenmediği kanaatine vardığını vurgulayarak başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde bu hususların da dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
Başvurucu vekili ise cevap dilekçesinde; Bakanlık görüşünün başvuru dilekçesinde ileri sürdükleri iddiaları karşılamadığını, anılan Anayasa Mahkemesi kararının başvuru bakımından emsal teşkil etmediğini vurgulamıştır. Karşı beyanda Bakanlığın 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uygulamasına ilişkin görüş bildirmekten imtina ettiği hususuna da dikkat çekilmiştir. Anılan karar itirazen şikâyet başvuru bedelinin iadesiyle ilgili değildir. Kararda itirazen şikâyet bedeli alınmasının hukuka aykırı olup olmadığı hususu tartışılmıştır.
Başvurucu, mevzuatta öngörülen idari yolları tüketmeden dava açamamaktadır. Doğrudan dava açılabilmesi durumunda itirazen şikâyet başvuru bedeli ödenmeyecek, haklı çıkılması durumunda ise yargılama giderleri karşı tarafa yüklenecektir. Öte yandan itirazen şikâyet başvuru bedeli idari yargıda dava açma masraflarına göre çok yüksektir. İhaleye katılanların hukuka aykırı bir durumla karşılaştıklarında haklı çıksalar bile itirazen şikâyet başvuru bedelinin kendilerine iade edilmeyeceğini bilmeleri bu yola başvurmalarını engelleyebilir.
Başvurucunun şikâyetinin özünün KİK nezdinde yaptığı itirazen şikâyet başvurusunun hukuka uygun olduğu belirlenmesine rağmen itirazen şikâyet bedelinin iade edilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla ihlal iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
Başvuru konusu olayda haklı çıkmasına rağmen itirazen şikâyet başvuru bedelinin iade edilmemesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucunun menfaatlerinin dikkate alınmaması nedeniyle ölçüsüzdür. Şikâyetinde haklı çıkan başvurucunun söz konusu başvuru bedelini doğrudan yatırdığı KİK'ten almak yerine ayrı bir dava açmaya zorlanması başvurucu aleyhine aşırı bir külfet yüklemiştir. Söz konusu bedel kolaylıkla idari süreç içerisinde ilgili idareye rücu edilebilir. Bu külfetin başvurucuya yükletilmesi mülkiyet hakkının usul güvencelerine uygun düşmez. Diğer taraftan derece mahkemesince başvuru bedeli alınmasına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesinin E.2009/9 sayılı kararı ile iptal edilmediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de anılan karar itirazen şikâyet başvuru bedelinin iadesiyle ilgili değildir. Kararda itirazen şikâyet bedeli alınmasının hukuka aykırı olup olmadığı hususu tartışılmıştır.
Başvuru konusu olayda KİK'e yapılan itirazen şikâyet başvurusunda başvurucu Şirket haklı bulunmuş ve düzeltici işlem belirlenmesine karar verilmiştir. KİK'in düzeltici işlem belirlenmesine karar vermesinin nedeni ihaleyi gerçekleştiren idarenin hukuka aykırı işlemidir. Başvurucu Şirket idarenin hukuka aykırı işleminin tespitini sağlayabilmek adına 6.381 TL itirazen şikâyet başvuru bedeli yatırmak durumunda kalmıştır. Diğer taraftan başvurucu Şirket şikâyetinde haklı çıkmasına ve ihaleyi yapan idarenin hukuka aykırı işlemi tespit edilmesine rağmen bu tutar kendisine iade edilmemiştir.
İncelenen başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden/eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir. Bu açıdan ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir.
Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. İdare Mahkemesine (E.2016/1996) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
İhlal tespiti ve yeniden yargılanma kararı verilmesinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.


(Bkz. İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı)

   BELLİ BİR FİRMAYA YÖNELİK TEKNİK ŞARTNAME HAZIRLAMAK DİSİPLİN SUÇU OLUŞTURUR/DANIŞTAY 12.DAİRE KARARI

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
Görevlendirildiği bu ihale ile bunun dışındaki bir çok ihalede hazırlanan teknik şartname ile yalnızca belirli bir şirket tarafından ithal edilen hormon oto analizörü cihazının tanımlamalarına yer verilmek suretiyle rekabetin oluşmasına engel olunduğu hususunun ihalelere katılan şirketler tarafından şikayete konu edilmesi üzerine yapılan soruşturma sırasında; Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli iki uzman ile TABOM mühendisinden oluşan bilirkişi heyetine yaptırılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda, anılan ihalede hazırlanan teknik şartnamelerde belirli bir cihazın teknik özelliklerini gösteren tanımlamalara yer verildiği ve rekabetin oluşmasına engel olunduğunun belirtildiği açık olduğundan, davacının anılan eylemine uyan dava konusu disiplin cezası ile cezalandırılmasına dair işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.


(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   YÜZ TANIMA SİSTEMİYLE MESAİ TAKİP ETMEK KANUNİ BULUNULMADI/DANIŞTAY İ.D.D.K.KARARI

İdarelerce gelişen teknolojinin, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırıcı etki sağlaması nedeniyle, kamu kesiminde kullanılmaya başlanması doğal olmakla birlikte, teknoloji kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasının belirtilen hükümlere uygun olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Gerek Anayasa'da gerekse ülkemizin tarafı olduğu ve yine Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca kanun hükmünde olan uluslararası sözleşmelerde, kişilerin özel hayatı ile aile hayatının ve kişisel verilerinin gizliliğine saygı gösterilmesi gerektiği ve bu gizliliğe müdahale edilemeyeceği açıkça hüküm altına alınmış olup, bu gizliliğe müdahalenin milli güvenlik, kamu düzeni gibi zorunluluk arz eden durumlara münhasır olarak ve yasayla öngörülmek şartıyla mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, personelin fotoğrafını çekip öncesinde sistemde kayıtlı fotoğrafı ile eşleştirme yaparak ilgililerden kişisel veri alınması niteliği taşıyan "yüz tanıma sisteminin", "özel hayatın gizliliği" ilkesi kapsamında bulunması karşısında, "uygulamanın sınırlarını, usul ve esaslarını" gösteren bir yasal dayanağının bulunmaması, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması göz önüne alındığında, yukarıda belirtilen temel haklar ve Anayasal ilkeler ile uluslararası sözleşme kuralları ile bağdaşmayan dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.


(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   DANIŞTAY, DAYANIŞMA AİDATI ALINMASINA İLİŞKİN TOPLU SÖZLEŞME HÜKMÜNÜN YÜRÜTMESİNİ DURDURDU/DANIŞTAY KARARI

Danıştay Onikinci Dairesi, 28/08/2019 tarih ve 2019/1 sayılı Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı'nın "Yerel Yönetim Hizmet Koluna İlişkin Mali ve Sosyal Haklar" başlıklı 4. bölümünün "Sosyal Denge Tazminatı" başlıklı 1. maddesinin 2. fıkrasında yer alan 'Sosyal denge sözleşmesinin taraf sendikası, üyesi olmayan kamu görevlilerinden, aynı unvanlı üyesinden aldığı aidatın iki katına kadar sosyal denge sözleşmesi aidatı alabilir Bu aidatı Ödeyen kamu görevlileri, söz konusu sözleşmeden aynı usul ve esaslar dahilinde yararlanır." hükmünün yürütmesinin durdurulmasına karar verdi.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   TAŞERON ÇALIŞANLARIN KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI VE ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN SORUMLULUKLARI ÜZERİNE GÜNCEL BİR KARAR/YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI

Süresi sona eren alt işverenle yeni ihaleyi alan alt işveren arasında açık biçimde işyeri devrini öngören bir sözleşme yapılması imkân dâhilindedir. Alt işverenin değişmesine rağmen yeni alt işveren nezdinde işyerinde çalışmaya devam edecek olan işçilerin belirlendiği hallerde, sözü edilen işçiler bakımından iş sözleşmelerinin devralan işveren geçtiği tartışmasızdır. Ancak yeni alt işverende çalışacak olan işçiler arasında gösterilmeyen ve süresi sona eren alt işveren tarafından başka bir işyerinde çalıştırılmak üzere bildirimde bulunulmayan işçilerin iş sözleşmelerinin devreden alt işveren tarafından feshedildiğini kabul etmek gerekir.
Kıdem tazminatı açısından asıl işveren alt işveren ilişkisinin sona ermesinin ardından işyerinden ayrılan alt işveren ile daha sonra aynı işi alan alt işveren arasında hukukî veya fiilî bir bağlantı olsun ya da olmasın, kıdem tazminatı açısından önceki işverenin devir tarihindeki ücret ve kendi dönemi ile sınırlı sorumluluğu, son alt işverenin ise tüm dönemden sorumluluğu kabul edilmelidir. Buna karşın, süresi sona eren alt işverence işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde, yapılan fesih bildirimi ile iş ilişkisi sona ereceğinden, işçinin daha sonra yeni alt işveren yanındaki çalışmaları yeni bir iş sözleşmesi niteliğindedir. Bu durumda feshe bağlı hakların talep koşulları gerçekleşeceğinden, feshin niteliğine göre hak kazanma durumunun değerlendirilmesi gerekecektir.


(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   HAGB KARARININ MEMURLARIN DİSİPLİN SORUŞTURMASINA ETKİSİ VARMIDIR/DANIŞTAY KARARI

Dava, davacının zimmete teşebbüs ettiğinden bahisle, devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına dair işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Davacının, hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına karar verilmesi, aynı eylem nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasına engel teşkil etmeyeceği hakkında. Uyuşmazlıkta, davacı hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yukarıda bahsedilen niteliği gereği bu aşamada hukuki etkiye sahip olmadığından ve bu karara dayanılması masumiyet karinesi ile de çelişeceğinden, Mahkemenin ceza yargılaması sonucuna göre karar vermesinde hukuki isabet görülmemiş ise de, disiplin hukuku açısından yapılan incelemede, davacının üzerine atılı fillerin sübuta erdiği ve eylemine uyan disiplin cezası ile cezalandırıldığı anlaşıldığından, sözü edilen husus sonucu itibarıyla hukuka uygun bulunan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte bulunmamıştır.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   ASIL İŞVERENİN TÜM HİZMET SÜRESİNE GÖRE BELİRLENECEK KIDEM TAZMİNATINDAN SORUMLU OLACAĞI/YARGITAY 22.HUKUK DAİRESİ KARARI

Kıdem tazminatı açısından asıl işveren alt işveren ilişkisinin sona ermesinin ardından işyerinden ayrılan alt işveren ile daha sonra aynı işi alan alt işveren arasında hukuki veya fiili bir bağlantı olsun ya da olmasın kıdem tazminatı açısından önceki işverenin devir tarihindeki ücret ve kendi dönemi ile sınırlı sorumluluğu, son alt işverenin ise tüm dönemden sorumluluğu kabul edilmelidir. Tarafların fesih konusunda irade açıklamaları veya fesih işlemi yerine geçecek işlemleri olmadığı sürece, işçinin asıl işverenden alınan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde ara vermeden çalışması halinde iş yeri devri kurallarına göre çözüme gidilmesi yerinde olur. Bu durumda değişen alt işverenler işçinin iş sözleşmesini ve doğmuş bulunan işçilik haklarını devralmış sayılır. Asıl işveren tüm hizmet süresine göre kıdem tazminatı alacağından; devreden alt işveren ise kendi çalıştırdığı dönem ve ücret seviyesine göre belirlenecek kıdem tazminatından sorumludur.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   İVEDİ YARGILAMA USULÜ VE BU USULE TÂBİ İŞLERDE GEÇERLİ OLAN DAVA AÇMA SÜRESİ/ BELEDİYE MECLİS KARARINA İTİRAZ/DANIŞTAY 13.DAİRE KARARI

Şehirlerarası Otobüs Terminali işletmeciliğinin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na göre 10 (On) yıl süre ile kiraya verilmesine, kiraya verilmesi işi ile ilgili usul ve esasların, kiralama yönteminin belirlenmesi ve ihale işlemlerini yürütmek üzere Belediyeye yetki verilmesine karar verildiği, anılan meclis kararının... tarihleri arasında belediyenin resmî internet sitesi adresinde ilan edildiği, davacı tarafından dava dilekçesinde... tarihinde anılan meclis kararının öğrenildiği beyan edilerek söz konusu kararın iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davalı idare tarafından, dava konusu belediye meclisi kararının... tarihleri arasında belediyenin resmî internet sitesinde ilan edildiği, ihaleye yönelik işlemlerin ivedi yargılama usulüne tabi olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği yönünde olduğu savunulmaktadır. İhale kararı, ilanı gereken düzenleyici işlem niteliğinde olmadığından dava açma süresinin ilanla başlamayacağı ve yazılı bildirim yapılmayan hallerde işlemin bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenildiği tarihten itibaren dava açma süresinin başlayacağı, davacının öğrenme tarihini izleyen günden itibaren otuz gün içinde (en geç 21/12/2018 günü) dava açması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 21/01/2019 tarihinde bakılan davanın açıldığı dikkate alındığında, dava açma süresinin ilanla başladığının kabulü yolundaki mahkeme kararı gerekçesinde hukukî isabet, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Karşı oy özet: ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idarî işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, dava açma süresinin hesabı açısından öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   İŞ DENEYİM BELGESİNİN EKAP KAYDININ OLMAMASI VE BENZER İŞ TANIMINA UYGUN OLMAMASI NEDENİYLE TEKLİFİNİN DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKILMASI/ DANIŞTAY 13. DAİRE KARARI

İdari Şartname'de yer alan benzer iş tanımına ilişkin düzenlemeye karşı herhangi bir başvuruda bulunulmayarak kuralın bu haliyle kesinleştiği, istekliler tarafından sunulan tekliflerin ve teklif kapsamındaki belgelerin ihale dokümanına uygun olmasının zorunlu olduğu; davacı tarafından sunulan iş deneyim belgesine konu olan işin, İdari Şartname'de benzer iş olarak değerlendirilemeyeceği; ihale dokümanında yer alan ve kesinleşen kuralların, tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında idareler tarafından uygulanmamasının, ihaleler için Kanun'da öngörülen saydamlık, rekabet, eşit muamele ve güvenirlik ilkelerini ihlal edeceği açıktır. Öte yandan, bahse konu iş deneyim belgesinin EKAP kaydına ilişkin yapılacak inceleme ve değerlendirme, sunulan iş deneyim belgesini ihale dokümanındaki benzer iş tanımına uygun hale getirmeyeceğinden, bu husus davacı şirketin teklifinin değerlendirme dışı bırakılması gerektiği sonucunu değiştirmeyecektir. Bu itibarla, dava konusu işlemin iptali yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   ASKERLİK HİZMETİ MEMURLUKTA YILLIK İZİNDE ESAS ALINIR MI ?

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 'Yıllık izin' başlıklı 102 nci maddesinde; 'Devlet memurlarının yıllık izin süresi, hizmeti 1 yıldan on yıla kadar (On yıl dahil) olanlar için yirmi gün, hizmeti on yıldan fazla olanlar için 30 gündür...' hükmüne yer verilmek suretiyle, hizmet süresi on yıldan fazla olan memurlar için yıllık izin süresi otuz gün olarak tespit edilmiştir.

Mezkûr kanunun 'Muvazzaf askerlik görevini yaptıktan sonra Devlet memurluğuna girenlerin kademe intibakları' başlıklı 84 üncü maddesinde ise; 'Muvazzaf askerlik görevini yaptıktan sonra Devlet memurluğuna atananlar adaylık esaslarına tabi olurlar ve muvazzaf askerlikte geçen süreleri asaletlerinin tasdikinden sonra kademe ilerlemesi yapılmak ve sınav veya seçmeye tabi tutulmak suretiyle derece yükseltilmesinde de değerlendirilir.' denilmek suretiyle, askerlik görevini yaptıktan sonra memurluğa atananların askerlikte geçen sürelerinin, kademe ilerlemesi ve derece yükseltilmesi yapılmak suretiyle kazanılmış hak aylıklarının tespitinde dikkate alınacağı ifade edilmiştir.

Kanunun ilgili hükümlerinde de anlaşılacağı üzere askerlik hizmeti yıllık izne esas hizmet süresinin hesaplanmasında dikkate alınacaktır.

Devlet Personel Başkanlığının görüşü de bu yöndedir.

Askerlik süresinin yıllık izinde değerlendirileceği DPB Görüşü;


(Bkz. İlgili Görüş)

   İŞÇİLERE ÖDENEN YILLIK İZİN ÜCRETLERİNİN KAPSAMINA SOSYAL YARDIMLARIN DA DAHİL EDİLMESİ KAMU ZARARIDIR/SAYIŞTAY 6.DAİRE KARARI

Toplu iş sözleşmeleri ve çerçeve sözleşmeler, "Anayasaya ve kanunların emredici hükümlerine aykırı düzenlemeler içeremez." hükmü yer almakta olup bu suretle toplu iş sözleşmeleri kanunun emredici hükümlerine aykırı olamayacaktır. Bu itibarla işçilere ödenen yıllık izin ücretlerine sosyal yardımların dahil edilmemesi gerekirken yıllık izin ücretlerine sosyal yardımların dahil edilmesi sonucu... TL kamu zararına neden olunmuştur.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   İLAVE TEDİYE ÖDEMELERİNİN "BELİRTİLEN TARİH DIŞINDA" ÖDEMEK İSTEYEN İDARELER/SAYIŞTAY 7.DAİRE KARARI

Fesih hakkını oluşması için ücretin sürekli olarak geç ödenmesinin işçinin yaşam şartlarında esaslı değişikliğe yol açması, hayat şartlarını zora sokması haklı nedenle fesih hakkını oluşturduğu ifade edilmiştir.
Ancak dört adet ilave tediye ödemesinin yapılamaması haklı nedenle fesih kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte değildir. Ücretin sürekli olarak geç ödenmesinin işçinin yaşam şartlarında esaslı değişikliğe yol açması, hayat şartlarını zora sokması haklı nedenle fesih hakkını oluşturur. İşçinin maaş ve diğer ödemeleri belirli bir dönem 6 ay gibi ödenmez ise bu hakkı kullanabilir. Burada sadece ilave tediyeden kaynaklanan önemli miktarda olmayan ve kişinin geçimini etkilemeyen bir alacağı vardır. Dolayısıyla derhal fesih hakkı burada uygulanamaz. Kaldı ki ilave tediyenin ücret kapsamında sayılmaması gerekmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu 32'inci maddesinde "Madde 32 - Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır." denilse de maddenin devamında " (Ek fıkra : 17/4/2008-5754/85 md.) Ücret en geç ayda bir ödenir. İş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir." denilmektedir. Dolayısıyla genel anlamda ücreti en geç bir ayda ödenen her türlü para ile ödenen tutar olarak değerlendirmek gerekir. İlave tediye ise 6772 sayılı "Devlet ve ona bağlı müesselerde çalışan işçilere ilave tediye yapılması hakkında kanun" hükümlerine göre yılda 4 taksitte yapılan bir alacak hakkı olduğundan ücret kapsamında değerlendirilmemesi gerekir.


(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   MUAYENE KABUL KOMİSYONU, EKSİK TESLİM ALINAN MAL DOLAYISIYLA OLUŞAN KAMU ZARARINDAN SORUMLU MU/ SAYIŞTAY TEMYİZ KURULU KARARI

Teslim alınan mal ve yapılan işlerin teknik şartnamede belirlenen niteliklerde ve miktarda olduğunun araştırılmasının Muayene ve Kabul Komisyonunun görevleri arasında olduğunu belirterek, Komisyonun eksik teslim alınan mal ve hizmetlerin bedelinin ödenmesi nedeniyle oluşan kamu zararında sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir. 5018 sayılı Kanunun "Harcama yetkisi ve yetkilisi" başlıklı 31 inci maddesinin üçüncü fıkrasında ise, Kanunların verdiği yetkiye istinaden yönetim kurulu, icra komitesi, komisyon ve benzeri kurul veya komite kararıyla yapılan harcamalarda, harcama yetkisinden doğan sorumluluğun kurul, komite veya komisyona ait olacağı hüküm altına alınmıştır. Mal alımlarına ilişkin muayene ve kontrolün ilgili (Mal Alımları Denetim Muayene ve Kabul İşlemlerine Dair Yönetmeliğin "Komisyonun görev ve sorumlulukları" başlıklı 7 nci maddesinde); Yönetmelik hükümlerine göre yapılması, teslim edilen mal ve yapılan işlerin teknik şartnamede belirlenen niteliklerde ve miktarda olduğunun araştırılması Muayene ve Kabul Komisyonu görevleri arasında olup, Komisyonun eksik teslim edilen mal ve hizmetlerin bedelinin ödenmesi nedeniyle oluşan kamu zararında sorumluluğu bulunmaktadır.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   BELEDİYELERİN 2886 SAYI KANUNA GÖRE YAPILAN KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNDEN SONRA FESİH İHBARINDA BULUNULMAKSIZIN TAHLİYE YAPIP YAPAMAYACAĞI/DANIŞTAY KARARI

Sözleşmenin feshi ihbarında bulunulmaksızın, kira sözleşmesinin sona ermesinden sonra tahliyesi yolunda işlem tesis edilebileceği yönünde uyuşmazlık mevcuttur. Belediyenin tasarrufundaki taşınmazla ilgili olarak kira süresinin dolması üzerine alınan tahliyeye ilişkin dava konusu işlemde mevzuata aykırılık görülmediği ve dava konusu taşınmazın? Asliye Hukuk Mahkemesinin? Sayılı kararı ile Maliye Hazinesi adına tescil edilmesinin taşınmazın tahliyesine ilişkin kararın ilgili yargı kararından önce tesis edildiğinden dava konusu işlemin bu yönüyle de hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle, davanın reddi yolunda verilen? Mahkeme kararının, temyizen incelenerek bozulması davacı tarından istenilmektedir. Her ne kadar Şartnamenin 19. maddesinde "taraflarca kira kontratında 1 yıl önce tebliğ edilecek şekilde akdin yenilenmeyeceği ihtar edilmediği takdirde kira akdi kendiliğinden bir önceki akit süresi kadar uzatılarak yenilenmiş sayılır "Hükmüne yer verilmiş olsa da, söz konusu maddenin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasına açıkça aykırılık oluşturmasından dolayı, bu maddeye göre işlem tesis edilebilmesinin mümkün olmadığı da kuşkusuzdur.
2886 sayılı Kanun'a göre yapılan ihaleler sonrasında imzalanan sözleşmeler açısından süre sınırı getirilerek bu sözleşmelerin süresiz hale gelmesinin engellendiği, yasada açıkça sürenin sona ermesi durumunda herhangi bir fesih ihbarında bulunulmasına gerek olmadan kiracının taşınmazı boşaltması gerektiğinin belirtildiği, davacıyla imzalanan kira sözleşmesinin eki olan ticari ve sosyal amaçlı işyeri kiralama özel şartnamesinin 14. maddesinde sözleşme süresinin bitimi veya süresinden evvel iptali halinde tebligatı müteakip 3 ay içinde tahliye edileceği ve kira sözleşmesinin sözleşme süresinin sona erdiği tarihte kendiliğinden sona ereceği dikkate alındığında, kira sözleşmesinin bittiği tarihten itibaren davacıdan dava konusu taşınmazı tahliye etmesinin istenilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   MEMURLARIN DİSİPLİN CEZALARINA İTİRAZ ETMELERİ DURUMUNDA DAHA AĞIR BİR DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ/ DANIŞTAY 5.DAİRE KARARI KARARI

Veznede yapılan işlem sonrası para üstü vermemek ve bu yolla haksız menfaat temin etmek fiilini işlediğinden bahisle disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturma sonucunda düzenlenen 23/07/2014 tarihli muhakkik raporunda, davacının hizmet içinde devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğundan bahisle 1/30 oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılması teklifinde bulunulmuş ve bu teklif doğrultusunda, davacıya 23/07/2014 tarih ve 2014/14 sayılı Cumhuriyet Başsavcılığının kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/C-(ı) maddesi uyarınca 1/30 oranında aylıktan kesme cezası verilmiştir. Savunma istem yazısında olayın yeri ve zamanı ile atfedilen fiilin ne olduğu açıkça belirtilmediğinden savunma hakkının kısıtlandığı, atfedilen fiil ile ceza arasında ölçülülük ilkesinin gözetilmediği, fiilin 657 sayılı Kanun'un 125/D-(c) bendi kapsamında değerlendirilebileceği gerekçesiyle itirazın kabulü ile cezanın kaldırılmasına ve yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahalline iadesine karar verilmiştir. Davacının, brüt aylığının 1/4 oranında kesilmesine ilişkin dava konusu işleme itiraz etmesi üzerine Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 08/10/2015 tarih ve 290 sayılı kararı ile davacının itirazının reddine karar verilmiştir.
Disiplin kurullarının, soruşturma raporunda önerilen cezayı kabul ya da reddetmek dışında, soruşturma dosyasını iade etmek gibi bir yetkisi bulunmadığı halde uyuşmazlıkta bu yönde işlem tesis edildiği görülmektedir. Uyuşmazlıkta ise, kendisine verilmiş olan aylıktan kesme cezasına karşı 657 sayılı Kanunun 135. maddesi uyarınca itiraz yoluna başvuran davacının aleyhine sonuç doğuracak şekilde, bu kez itiraz konusu ettiği aylıktan kesme cezasından daha ağır bir ceza olan "kademe ilerlemesinin durdurulması cezası" ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Öte yandan, 657 sayılı Kanunun 136.maddesinde, memurların disiplin cezalarına itiraz etmeleri durumunda daha ağır bir disiplin cezası verilmesi yasaklanarak, kamu görevlilerinin çekinmeden itiraz yoluna başvurabilmeleri kanuni güvence altına alınmıştır.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   KAMUDA GÖREV YAPAN MEMURLARIN SOSYAL MEDYADA AMİRLERİ HAKKINDA OLUMSUZ YORUM YAPMALARI HALİNDE DİSİPLİN YÖNÜNDEN YAPILACAK İŞLEMLERLE İLGİLİ/DANIŞTAY BEŞİNCİ DAİRE KARARI

Sosyal medya üzerinden amiri konumunda olan vali hakkında olumsuz yorumda bulunan memur hakkında verilmiş olan disiplin cezasına yapılan itiraza bakan idare mahkemesi davacı hakkında yapılan soruşturma sonucunda, "facebook" adlı sosyal paylaşım sitesindeki profilinde yer alan yorumun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde davacı tarafından yazıldığının ve davacıya atfedilen fiilin subuta erdiğinin açık ve somut bilgi ve belgelerle ortaya konulamadığı. Sadece profilde yer alan bazı bilgilerden hareketle fiilin subuta erdiğine kanaat getirildiği, soruşturma kapsamında kim tarafından yazıldığı tespit edilemeyen bir yazıdan dolayı davacının suçlanamayacak olduğu gerekçesiyle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Soruşturma kapsamında kim tarafından yazıldığı tespit edilemeyen bir yazıdan dolayı davacının suçlanamayacak olduğu gerekçesiyle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   MEMURLARIN SAATLİK İZİN DÜZENLEMESİ HAKKINDA KARAR/GÜNCEL DANIŞTAY KARARI

"...Zorunlu hallerde, kadrolu ve geçici personele idari izin verilebilir. İdari izinlerin toplamı sekiz saati bulması halinde bir gün olarak yıllık izinden düşülür." şeklinde getirilen düzenlemeye karşı açılan iptal davasında bir emsal karar daha çıktı.

Memurlara Danıştay'dan önemli karar

Danıştay milyonlarca memuru yakından ilgilendiren önemli bir karara imza attı. Memurların gün içerisinde kullandıkları saatlik izinlerin toplanarak 8 saati bulması halinde 1 günlük yıllık izinden düşülemeyeceğine karar verdi.

Kurumun yönergesi saatlik izni yıllık izin sayıyor

Türkiye İstatistik Kurumu İzin Yönergesinde, "...Zorunlu hallerde, kadrolu ve geçici personele idari izin verilebilir. İdari izinlerin toplamı sekiz saati bulması halinde bir gün olarak yıllık izinden düşülür." şeklinde getirilen düzenlemeye karşı açılan iptal davasında emsal karar çıktı.
Danıştay, memurlara ve geçici personele tanınan bir hak olmayan saatlik (idari) iznin, toplanarak yıllık izinden düşülmesine imkan tanıyan bir düzenlemenin bulunmadığı" gerekçesi ile, 25.02.2014 tarihli ve 295 Sayılı Olur ile yürürlüğe giren Türkiye İstatistik Kurumu İzin Yönergesinin 26. maddesinin "İdari izinlerin toplamı sekiz saati bulması halinde bir gün olarak yıllık izinden düşülür" şeklindeki ikinci cümlenin İPTALİNE karar verdi.

Danıştay iptal etti

Kararda; , "... izin kullanılabilecek hallerin Kanunda ve Bakanlar Kurulu Kararında belirtilmiş olduğu, saatlik izin düzenlemesinin sadece süt izni kullanımında söz konusu olduğu, hangi izinlerin diğer izinlerden düşülebileceğinin açıkça belirtilmiş olduğu, memurlara ve geçici personele tanınan bir hak olmayan saatlik (idari) iznin, toplanarak yıllık izinden düşülmesine imkan tanıyan bir düzenlemenin bulunmadığı" nı ifade etti.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   DİSİPLİN AMİRLERİNCE MEMURLARA VERİLEN DİSİPLİN CEZALARINDA MEMURLARIN İLGİLİ CEZAYA KARŞI DAVA AÇABİLMELERİ/DANIŞTAY 12.DAİRE KARAR

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 135. maddesi ile disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarına karşı yapılacak itiraz ve tabi olacağı süre yönlerinden özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin özel niteliğinden dolayı, davacının disiplin cezasına karşı yaptığı itiraza kadar geçen sürenin 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında düşünülerek değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Çünkü itiraz edilen disiplin cezası, Kanun'un özel hükmü gereği kesinleşmeyecektir. Ancak disiplin cezasına anılan 135. madde kapsamında itiraz edilmesi durumunda idare tarafından verilen cevap üzerine; veya 60 gün içerisinde cevap verilmemesi durumunda zımni ret işlemi üzerine dava açma süresi bakımından, 657 sayılı Kanun'da hüküm bulunmaması nedeniyle, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uygulanarak, ( idarece cevap verilmesi üzerine veya cevap verilmemesi durumunda, 60 günlük zımni ret işleminden sonra ) 60 günlük dava açma süresi işlemeye başlayacaktır.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   MECLİS KARARINA DAYANARAK BELEDİYE MEMURLARINDAN İNDİRİMLİ SU ÜCRETİ ALINMASI KAMU ZARARIMIDIR/SAYIŞTAY TEMYİZ KURULU KARARI

Gerek 5393 sayılı Belediye Kanunu, gerekse diğer Kanunlarda meclisin yetkileri belirlenmiş olup, meclis ancak kendine verilen yetki çerçevesinde karar alabilir. Meclis kanunla kendisine yetki verilmeyen bir konuda karar alamayacağı gibi, kanuna aykırı karar da alamaz. Kanuna aykırı karar alınması durumunda alınan karar geçersiz olacağı gibi, alınan kararın sonuçlarından karar alanlar ve bu kararı uygulayanlar sorumlu olacaklardır. Kanunlarda meclisin belediye personeline yönelik indirimli su tarifesi belirlemesine izin veren hiç bir düzenleme olmadığı gibi, aksine yasaklayan düzenleme bulunmaktadır. Belediye Meclisinin Kanuna aykırı karar aldığı konusunda ihtilaf olmadığına, kararın kanuna aykırılığı açık olduğuna göre; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 11. maddesinin açık hükmü karşısında ve bu madde gereğine uygun hareket edildiği yönünde ilgililerin "kanunsuz emri yerine getirmek" zorunda kaldıklarına dair belge de sunmadıkları dikkate alındığında yukarıda belirtilen mevzuatın açık hükümleri karşısında sorumluluğa iştirak ettirilmelerinde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Ayrıca dilekçi konu ile ilgili emsal mahkeme kararı gereğince tazmin hükmünün kaldırılmasını istemişse de Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınmasına rağmen,832 sayılı Sayıştay kanununun 65. maddesinde " ... Genel mahkemelerce verilen hükümler, Sayıştay'ın hesap ve işlemleri yönünden denetimine ve hükmüne engel değildir ..." hükümleri yer almaktadır.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   MAKAM VE GÖREV TAZMİNATI ÖNGÖRÜLEN KADROLARA VEKÂLETEN ATANAN KİŞİLERE ATANMIŞ OLDUKLARI KADRONUN MAKAM VE GÖREV TAZMİNATININ ÖDENMEYECEĞİ / SAYIŞTAY KARARI

Makam ve görev tazminatı öngörülen kadrolara vekâleten atanan kişilere atanmış oldukları kadronun makam ve görev tazminatının ödenmeyeceği hakkında; "Teşkilat veya özel kanunlarında yer alan hükümlere göre kadro karşılığı sözleşmeli, sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışanlara ve temsil tazminatı öngörülen kadroları tedvir, vekâlet ve benzeri geçici görevlendirme suretiyle yürütenlere bu tazminat ödenmez." denmektedir.
Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere görev tazminatı öngörülen kadroları vekâleten görevlendirme suretiyle yürütenlere bu tazminatın ödenmesi mümkün değildir.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   MAL, HİZMET VE YAPIM İŞLERİ BİR ARADA İHALE EDİLEMEZ/GÜNCEL KİK KARARI

4734 sayılı Kanun'un 5'inci maddesinde yer verilen hüküm uyarınca aralarında kabul edilebilir doğal bir bağlantı olmadığı sürece mal alımı, hizmet alımı ve yapım işlerinin bir arada ihale edilemeyeceği anlaşılmıştır. Ancak, aralarında doğal bağlantı bulunmasının yanında, söz konusu alımların bir arada ihale edilmesinde, 4734 sayılı Kanun'un diğer ilkeleri yönünden de değerlendirme yapılması gerekmekte ve bu husus kuşkuya mahal vermeyecek bir biçimde ortaya konduktan sonra alımların bir arada ihale edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla 4734 sayılı Kanun'un 5'inci maddesi uyarınca, idareler bu maddede sayılan temel ilkeleri sağlamakla yükümlü olup, aralarında doğal bir bağlantı olmadığı sürece mal, hizmet ve yapım işlerinin bir arada ihale edilemeyeceği, ihale konusu işin "Temizlik ve Park Bakım Hizmetlerinde Kullanılmak Üzere Araç Kiralama Hizmet Alımı" olduğu, söz konusu iş kapsamında 100 adet yeraltı konteyneri alınması işinin temizlik aracı kiralama işinin bir parçası olmadığı bir başka ifadeyle aralarında doğal bir bağlantı olmadığı, ayrıca söz konusu alımın rakamsal tutar olarak dikkate alındığında başka bir ihaleye konu edilmesinin 4734 sayılı Kanun'un 5'inci maddesinde yer alan temel ilkelere daha uygun olacağı, nitekim anılan ihalede 19 adet ihale dokümanı satın alınmış olmasına karşın ihaleye sadece iki isteklinin katıldığı ve tek geçerli teklifin bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde ihalenin iptal edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

(Bkz. İlgili Kamu İhale Kararı)

   SGK PRİM BORÇLARINDA ZAMANAŞIMI

5510 sayılı kanunun 93/2 md hükmüne göre; kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Prim alacaklarının tahsili için 5510 sayılı Yasa'dan önce prim borçları için amme alacaklarının tahsilini düzenleyen yasaya yollama yapılmıştır. Bu yasada da, amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilmezse zaman aşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Ancak, 5510 sayılı Kanun'da açık şekilde, kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden yılın başından itibaren başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda, 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce 5 yıllık zamanaşımı süresi dolan prim borçları için zaman aşımı süresi 5 yıldır ve sürenin bitmesi ile borç zaman aşımına uğrayacaktır.
Ancak, 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan yeni yasa yürürlüğe girmiş ise zamanaşımı süresi 10 yıla uzayacaktır. 2008 yılından önceye ait prim borcu için 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmamışsa, 01.10.2008 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi 10 yıl olacaktır.
Peki, ne değişti;
Zamanaşımı, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından re 'sen dikkate alınmıyordu. Prim borcu zamanaşımına uğramış olsa bile, SGK işverenler aleyhine icra takibinde bulunuyordu. Bu nedenle icra takibinden önce işverenlerin mahkemeden borçlarının zamanaşımına uğradığını belirtir karar almaları menfaatleri icabıydı.
Sosyal Güvenlik Kurumu 18.9.2018 tarihinden itibaren uygulamayı şu şekilde değiştirdi. Borcun zamanaşımına uğramış olduğunun SGK tarafından anlaşılması halinde işverene '' Bilgilendirme Formu'' gönderilerek, 15 günde borcunu ödemesi istenecek. Borç zamanaşımına uğradığına göre borç zorunlu olarak değil, işverenin rızası ile tahsil edilebilecektir.
Ödeme emrine işverenin 15 gün içinde borcun zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle SGK'ya itiraz etmesi halinde, işverenden borcun zamanaşımına uğramış olduğunu belirtir herhangi bir mahkeme kararı talep edilmeksizin, Prim Tahakkuk İtiraz Komisyonunca borcun zamanaşımına uğrayıp uğramadığı değerlendirilebilecektir.
Zamanaşımına uğradığı belirlenen borç nedeniyle işveren, borcunu ödeme mükellefiyetinden kurtulmakla birlikte, zamanaşımına uğramış borç, SGK tarafından eksik borç olarak nitelendirilmektedir.
İşverenin, SGK teşvik, destek, indirimlerinden yararlanması, sağlık hizmetinden faydalanması ve (ihaleli işler-bina inşaatlarında) teminatını geri alması için, işverenin prim borcunun olmaması koşulu aranmaktadır. Primlerin zamanaşımına uğraması, bu işlemler açısından işverenin borcunu sona erdirmemektedir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ÜÇ GÜNDEN AZ İSTİRAHAT RAPORU ALINMASI HALİNDE BUNUN MALİYETİNİN BELİRLENMESİ GEREKİR Mİ/KİK KARARI

Teknik Şartname'nin 10.19'uncu maddesinde yer alan geçici iş göremezlik ödeneği kapsamına girmeyen hastalık günleri için idarece ilave işçi istenmesine rağmen yüklenicinin ücret talep edemeyeceğine ilişkin düzenlemenin mevzuata aykırı olduğu, geçici iş göremezlik ödeneğinin hastalığın üçüncü gününden itibaren ödeneceği, ancak Teknik Şartname'nin 10.19'uncu maddesinde hasta olan personelin yerine başka bir personel görevlendirilmesi düzenlendiğinden yüklenicinin hem hasta personele hem de yerine görevlendirilen personele ücret ödemesi gerekeceği, ancak yüklenicinin idareden herhangi bir talepte bulunamayacağı, bu durumun hukuka aykırı olduğu, hastalığın üçüncü gününden itibaren yeni personel çalıştırılması düzenlenmiş olsaydı söz konusu durumun hukuka uygun olacağı, ne kadar personelin eksik olacağı hususunun yüklenici tarafından bilinemeyeceği, bu durumun belirsizliğe yol açacağı, raporlu personelin yıllık izin almış personel gibi değerlendirilmesi gerektiği,

Teknik Şartname'de yapılan düzenlemede, raporlu olunması halinde, raporlu işçinin yerine başka personel getirilerek sayının tamamlanmasının istenildiği, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde ilgili şartların karşılanması halinde hastalık veya analık halleri nedeniyle istirahat raporu alması durumunda, geçici iş göremezliğin üçüncü gününden başlamak üzere her gün için işçiye geçici iş göremezlik ödeneği verileceği ve bu tutarın aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edileceği, sonuç olarak hastalık halleri nedeniyle istirahat raporu alan işçiler için geçici iş göremezliğin üçüncü gününden itibaren her hangi bir külfetin oluşmayacağı, ihale konusu işin büyüklüğü dikkate alındığında, personelin istirahat raporu alması halinde ilk iki gün için katlanılması gereken ücret maliyetinin, ihale konusu alanda faaliyet gösteren ve tecrübe sahibi olması beklenen istekli açısından öngörülmeyecek ve teklif hazırlanmasında tereddüt yaratacak ölçüde olmadığı anlaşıldığından, başvuru sahibinin anılan iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştı.

(Bkz. İlgili Kamu İhale Kararı)

   DOĞRUDAN TEMİNDE BİRDEN FAZLA FİRMADAN TEKLİF ALINMASI GEREKİR(Mİ)/SAYIŞTAY KARARI

Belediye tarafından satın alınan bahse konu giyim eşyalarının ve hediye kartlarının piyasa fiyat araştırması yapılmadan, tek firmadan teklif alınmak suretiyle gerçekleştirildiği de görülmektedir. Oysa temsil, ağırlama ve tören giderleri ekonomik kodundan yapılacak harcamaların mutlaka 4734 sayılı Kanunda belirtilen ihale usullerinde birisi ile ya da doğrudan temin yöntemiyle yapılması gerekmektedir. Bunun için gerekli olan kanuni prosedüre uymak ta zorunludur. Bu nedenle, tek firma tespit edip bu firmadan ihtiyacın temin edilmesi mümkün değildir. Sorumlular, gönderdikleri ortak savunmalarında, her ne kadar; Belediye Bütçesinden Yapılacak Temsil Ağırlama ve Tören Giderleri Yönergesi 'nin 3 üncü maddesiyle, belediye başkanına temsil, ağırlama ve tören giderlerini konu, kapsam ve miktar olarak tayin konusunda takdir yetkisi tanındığını ve alımların bu takdir yetkisine göre yapıldığını iddia ederek kamu zararına yol açılmadığını belirtmiş iseler de; yazılan sorgunun özünü zaten Başkanın takdirine bırakılan alımların usulüne uygun olmadan, belgeleri tamamlanmadan kime ne verildiği belli olmadan yapılan alımlar oluşturmaktadır.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)

   İDARENİN CEZA VERME YETKİSİNİN ZAMAN AŞIMINA UĞRADIĞI SEBEBİYLE DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA CEZASININ İPTAL İSTEMİ VE YOKSUN KALINAN PARASAL HAKLARIN ÖDENMESİ TALEBİ/DANIŞTAY KARARI

Soruşturma raporu ve eki belgelerin incelenmesinde davacıya isnat edilen ve 21.03.2014 tarihinde gerçekleştiği iddia edilen siyasi içerikli gazete dağıtımı yaptığı eylemi ile ilgili olarak 31.03.2014 tarihinde güvenlik görevlilerince tutanak düzenlenmiştir. Dava, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-(b) maddesi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kalınan parasal hakların ödenmesi istemine ilişkindir. Devlet memurluğundan çıkarma cezalarında altı ay içerisinde disiplin soruşturmasına başlanmasına ilişkin yasal zorunluluğun yerine getirildiği anlaşıldığından davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde soruşturma zamanaşımının bulunmaması nedeniyle ceza verme yetkisinin de zamanaşımına uğramadığı açık olduğundan, idare mahkemesince işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davalı idarenin ceza verme yetkisinin zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   GECİKME CEZASININ HATALI HESAPLANMASI VE ÖDEME EMRİ BELGESİNİ DÜZENLEMEKLE GÖREVLENDİRİLEN GERÇEKLEŞTİRME GÖREVLİSİNİN SORUMLULUĞU/SAYIŞTAY KARARI

Gecikme cezasının hatalı hesaplanması konulu kararında, eksik hesaplanan ve yükleniciden eksik alınan gecikme cezası hakkında tazmin kararı vererek, verilen tazminin harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlisinden müştereken ve müteselsilen tazmin edilmesi kararı vermiştir.Kararın "Ödeme Emri Belgesine Eklenmesi Gereken Taahhüt ve Tahakkuk Belgelerine İlişkin Sorumluluk" başlıklı bölümünde, "Diğer taraftan, ...'nın sorumlu olup olmadığı, kamu zararının oluşmasına sebep olan harcama sürecine dâhil olup olmadığına bağlıdır. Zira 5018 sayılı Kanunun 71. maddesinde yer alan, "Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır." hükmü gereği, bir kamu görevlisinin mali sorumluluğundan bahsedebilmek için kamu zararının oluşması, kamu zararının oluşumunda kamu görevlisinin yer alması ve kamu zararı ile kamu görevlisi arasında illiyet bağının kurulması gerekmektedir. Bahse konu olayda, ...'nın Muayene ve Kabul Komisyonu Başkanı olduğu ve teslim edilen malların kontrolü ve muayenesi neticesinde "malların eksiksiz ve tam olarak sözleşme şartlarına uygun olduğunun görüldüğü" yönünde tutanak tutulduğu ve imzalandığı, akabinde malların iki gün geç teslim edilmesi üzerine Gecikme Cezası Tutanağı düzenlendiği tespit edilmiştir. Söz konusu Gecikme Cezası Tutanağının İdare adına Ziraat Mühendisi ... ile Yüklenici tarafından imzalandığı ve tutanakta gecikme cezasının sözleşme bedeli üzerinden hesaplanması gerekirken teslim alınan mal bedeli üzerinden hesaplandığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla, ilişikli ödeme emri belgelerine eklenen Gecikme Cezası Tutanaklarını imzalayan ..., gecikme cezasını sözleşme bedeli üzerinden hesaplaması gerekirken teslim alınan mal bedeli üzerinden hesapladığından ve Gecikme Cezası Tutanağı ödeme emri belgesine eklenen bir gerçekleştirme belgesi olup yükleniciden kesilen gecikme cezası tutarının eksik olmasına sebep olduğundan kamu zararının oluşmasına yol açan harcama sürecinde yer alan Gerçekleştirme Görevlisi sıfatıyla mali sorumluluğu bulunmaktadır" şeklinde ifadelere yer vererek, Gerçekleştirme görevlisinin ödeme emri belgesi ekinde yer alan tahakkuk evrakı olan Gecikme Cezası Tutanağındaki eksik hesaplanan tutardan sorumlu tutmuştur. Sonuç olarak, sorumlu adına avukatın iddiaları yerinde görülmemiştir.

(Bkz. İlgili Sayıştay Kararı)


Döviz Kurları
Alış Satış
Dolar Label Label
Euro Label Label
Sterlin Label Label
Yen Label Label
Ruble Label Label

Hava Durumu